Akciğer hastalıklarının teşhisi başta olmak üzere akciğerde meydana gelen enfeksiyon nedenlerinin belirlenmesi, akciğer dokusundan örnek alınması, akciğerleri ya da akciğerlerdeki hava yollarını tıkayan tümörlerin sebep olduğu tıkanıklığın açılması amacıyla gerçekleştirilen endoskopik işlem ‘bronkoskopi uygulaması’ olarak adlandırılır. Bronkoskopi hem tanı hem de tedavi amacıyla gerçekleştirilebilir. Bronkoskopi hakkında daha detaylı bilgi almak için BRONKOSKOPİ adlı yazımı okuyabilirsiniz.
Bronkoskopi işlemi öncesinde, işlemin konforlu bir şekilde yapılabilmesi adına hastalara lokal anestezi verilir. Dolayısıyla hastalar işlem sırasında acı ya da ağrı gibi şikayetler yaşamazlar. Yaklaşık 20 – 30 dakikada tamamlanan bronkoskopi sırasında hastaların kan basıncı, nabzı ve kandaki oksijen seviyesi sürekli takip edilir.
Bronkoskopi öncesi hasta hazırlığı kapsamında;-Hastalar ve yakınları kapsamlı olarak bilgilendirilir, hastadan yazılı onay alınır.
Bronkoskopi bazı hastalarda öksürük, kanlı balgam, bulantı, kusma, ateş, alerjik reaksiyonlar, minör aritmiler ve akciğer sönmesi gibi şikayetlere neden olabilir. Bronkoskopi yeterli donanıma sahip hastanelerde, steril bir ortamda, deneyimli göğüs hastalıkları uzmanları tarafından gerçekleştirildiğinde oldukça güvenli bir uygulama olarak kabul edilir.
Bronkoskopi fiyatı işlemin gerçekleştirileceği hastanenin fiyat politikasına göre değişiklik gösterebilir. Bronkoskopi fiyatları hakkında net bilgi almak için sağlık kurumları ile iletişime geçilebilir.
En sık görülen kronik akciğer hastalıkları arasında yer alan astım başlangıç aşamasında çeşitli belirtilerle etkisini hissettirir. Genellikle koku, toz ya da soğuk hava gibi etkenlerle tetiklenen kuru ve krizler halinde görülen öksürük, hırıltılı solunum, nefes darlığı, solunum sırasında ıslık sesinin duyulması ve göğüste tıkanıklık gibi belirtiler yaşayanların göğüs hastalıkları uzmanlarına muayene olması ve solunum fonksiyon testleri yaptırması önerilir.
Astım kontrol altına alınabilen ve hastaların hayat kalitelerinin arttırılabildiği bir sağlık sorunudur. Hastanın sağlık durumu yakından takip edildiği, hastanın yaşadığı şikayetler ve deneyimlediği ataklar ilaçlarla kontrol altında tutulduğu ve göğüs hastalıkları uzmanlarına rutin muayeneler yaptırıldığı takdirde astımlı hastalar yaşamlarına konforlu bir şekilde devam edebilirler.
Astım krizleri hava kirliliği, sigara dumanına veya alerjen maddelere maruz kalınması sonucu ortaya çıkabilir. Astım krizine yakalanan hastaların daha önce göğüs hastalıkları uzmanları tarafından belirlenen dozda kendilerine yazılan nefes açıcı ilaçları kullanmaları gerekir. Olası ani gelişen nefes darlığı durumları İçin kurtarıcı ilaçlarını yanlarında bulunmalıdır. Buna rağmen astım ataklarının şiddeti azalmıyorsa zaman kaybetmeden acil servislere ulaşılmalıdır.
Hayır, astım hastalarını tedirgin eden bu söylem doğruyu yansıtmaz. Astım ilaçları bağımlılık yapmaz ancak hastaların sağlık durumlarının kontrol altına alınması amacıyla göğüs hastalıkları uzmanları tarafından önerilen ilaçların, önerilen doz ve zamanlarda sürekli kullanılması gerekir.
Bitkisel tedaviler bazı hastaların önceliği olabilmekte ve maalesef tedavi sürecini olumsuz etkileyebilmektedir. Astım tedavisinde bitkisel tedavi tek başına yeterli değildir. Tıbbi tedavilere ek olarak göğüs hastalıkları uzmanları tarafından belirli bitkisel tedaviler önerilebilir, bu durum haricinde hastalar kendi inisiyatifleri ile bitkisel tedaviye yönelmemelidir. Bilinçsizce kullanılan ilaçlar ya da bitkisel karışımlar hastaların sağlık sorunlarını kötüleştirebilir ve ilaçların etkilerini baskılayabilir.
Dünya genelinde görülme sıklığı giderek artan, hastaların yaşam kalitesini düşürüp günlük hayatlarında aktivitelerini kısıtlayan, kronik ve ilerleyici hava yolu darlığı ile karakterize olan o Kronik Obstrüktif Akciğer Hastalığı kısaca KOAH olarak adlandırılır. KOAH; amfizem, refrakter astım ve kronik bronşit gibi kronik akciğer hastalıklarını tanımlamak için kullanılan genel bir terimdir. Dünya genelinde milyonlarca kişinin ölümüne neden olabilen bu hastalık en çok sigara içen bireylerde gözlenir.
KOAH bulaşıcı bir hastalık değildir, KOAH yalnızca hastanın kendisini etkiler.
KOAH tanısı konulurken birçok farklı aşamanın tamamlanması gerekir. KOAH belirtileri ile göğüs hastalıkları uzmanlarına başvuran hastaların genel sağlık durumları ile ilgili bilgi edinilir, semptomları dinlenir ve risk faktörleri değerlendirilir. Daha sonra fiziksel muayene aşamasına geçiş yapılır. KOAH tanısında halk arasında KOAH testi olarak adlandırılan Solunum Fonksiyon Testi çok kritik bir öneme sahiptir. Bilgisayara bağlı bir cihaza üflenerek gerçekleştirilen solunum fonksiyon testleri KOAH tedavisinin takibinde de oldukça önemlidir.
KOAH dünya genelinde en çok ölüme neden olan kronik hastalıklar arasında yer alıyor. Dünya genelinde her sene yaklaşık 3 milyon kişi KOAH hastalığına bağlı olarak hayatını kaybediyor. Ancak KOAH hastalığı aynı zamanda önlenebilir ve yönetilebilir nitelik de taşıyor. KOAH tanısı konulan hastalar sigarayı bırakırsa, hava kirliliği yüksek ortamlarda durmazsa, kimyasallara maruz kalmazsa, düzenli olarak ilaç kullanırsa ve hastalığının takibi için göğüs hastalıkları uzmanlarına düzenli olarak muayene olup gerekli durumlarda tedavi sürecine müdahale edilmesini kolaylaştırırsa tedavinin başarısı arttırılabiliyor.
KOAH tanısı netleştirildiğinde tedavi her hastaya özel olarak planlanır. Hastaların yaşadıkları şikayetlerin şiddeti, atakların sıklığı ve genel sağlık durumları KOAH tedavisini şekillendirir. KOAH tedavisi bütüncül bir yaklaşım gerektirir; bu kapsamda hastalardan günlük hayatlarında daha sağlıklı alışkanlıklar benimsemesi istenir ve düzenli olarak kullanmaları gereken ilaçlar reçete edilir. Bronkodilatör adı verilen ilaçlara ek olarak KOAH tedavisi kapsamında oksijen terapisine de başvurulabilir. Tüm bu tedavilerin amacı hastalığın ilerlemesini durdurmak, kişinin solunum kalitesini arttırmak ve hastanın günlük hayata dahil olabilmesini sağlamaktır.
Zatürre aşısı; pnömokok olarak adlandırılan bir grup bakterinin neden olduğu özellikle zatürre ve diğer enfeksiyonlara karşı korunmak için uygulanan aşıdır.
Polisakkarit pnömokok aşısı (PPA) ve konjuge pnömokok aşısı (KPA) olmak üzere iki tür pnömokok aşısı vardır. Polisakkarit pnömokok aşısının koruyuculuğu 5 yıl olduğundan 65 yaş altı kişilerde 5 yılda bir tekrarlanmalıdır. Konjuge pnömokok aşısı ise ömür boyu koruyucu olduğu için tek bir doz yapılması yeterlidir.
-65 yaş üstü üm bireyler
-Kronik akciğer hastalığı olanlar
-Kronik kalp hastalığı olanlar
-Kronik karaciğer hastalığı olanlar
-Diyabeti olanlar
-Alkol bağımlılığı olanlar
-Sigara içenler
-Bağışıklık sistemi baskılanmış olan hastalar
-HIV + kişiler
-Dalağı olmayan hastalar
-Kanser hastaları
İki aşının birlikte önerildiği hastalarda ilkinde konjuge aşı, 8 hafta sonrasında polisakkarit aşı önerilmektedir. Eğer önceden polisakkarit aşı yapılmışsa da, en az 1 yıl sonra konjuge aşı önerilmektedir.
-Dalak hastalığı olanlar (hemoglobinopatiler ya da dalağı alınmış olanlar)
-Doğuştan ya da sonradan kazanılmış immün yetmezliği olanlar
-BOS kaçağı olanlar
-HIV + kişiler
-Kronik böbrek yetmezliği olanlar
-Nefrotik sendromu olanlar
-Lösemi, lenfoma hastaları
-Yaygın kanseri olan hastalar
-Organ nakli olanlar
-Bağışıklı sistemini baskılayıcı ilaç kullananlar
-Multipl Myelom hastaları
-Koklear implantı olanlar
2 yaş üstü çocuklar ve 65 yaş altı sağlıklı erişkinlere zatürre aşısı önerilmez.
Yeni Koronavirüs, yüzeyindeki çıkıntılar nedeniyle “taçlı virüs” anlamına gelen coronavirüs adı ile anılan tek zincirli, zarflı RNA virüsüdür. İlk olarak 2019 yılının Aralık ayında tespit edilen coronavirüs; Alfa, Beta, Gama ve Delta olmak üzere dört türde sınıflandırılır. İnsanlarda, yarasalarda, kedilerde, köpeklerde, kemirgenlerde, kanatlılarda ve domuzlarda bulunabilen coronavirüs, 31 Aralık 2019 tarihinde Wuhan ilinde etiyolojisi yani nedeni bilinmeyen zatürre vakalarının görülmesinin ardından dünya gündemine oturmuştur.
Coronavirüs damlacık solunumu ve temas ile bulaşmaktadır. Enfekte olmuş bireylerle aynı ortamda bulunan kişiler öksürme ve aksırma yolu ile bu virüsü kapabilirler. Aynı şekilde enfekte bireylerin solunum parçacıkları yüzeylerde tutunduğu için bu yüzeylere temas edip gözünü, burun veya ağzını elleyen kişilere de virüs bulaşabilir. Bu nedenle coronavirüsten korunma yolları içerisinde en önemlilerinden biri sabun ve suyla sık bir şekilde elleri yıkamaktır.
Coronavirüs vakalarından elde edilen sonuçlar doğrultusunda bu virüs türünün özellikle yaşlı kişileri ve kronik kalp, akciğer, böbrek veya karaciğer hastalıkları olan kişileri daha fazla etkilediği bilinmektedir.
Koronavirüsler insanlarda genellikle grip benzeri semptomları olan bir solunum yolu enfeksiyonuna neden olur. Coronavirüs belirtileri virüsün tipine bağlı olarak değişebilir. Burun akıntısı, baş ağrısı, öksürük, boğaz ağrısı, nefes darlığı ve yüksek ateş en sık görülen coronavirüs belirtileri arasında yer alırken zatürre veya bronşit gibi daha şiddetli solunum yolu enfeksiyonları da ortaya çıkabilir. Coronavirüsün ölüme neden olabildiği de maalesef bilinmektedir.
Kuluçka süresi enfeksiyonun kapılması ile hastalık belirtilerinin ortaya çıkması arasındaki süredir. Dünya Sağlık Örgütü tarafından yapılan açıklamaya göre mevcut tahminler coronavirüs kuluçka süresinin 1 – 12,5 gün arasında değiştiği yönündedir. Daha çok veri elde edildikçe bu süreler değişebilir. MERS ve SARS gibi coronavirüs hastalıkları göz önünde bulundurulduğunda kuluçka süresinin 14 güne ulaşacağı kabul edilmektedir.
Hayır, antibiyotikler coronavirüse karşı herhangi bir etkiye sahip değillerdir. Coronavirüsten korunmak ya da coronavirüs tedavisi kapsamında antibiyotikler de dahil olmak üzere şimdiye dek etki gösterdiği belirlenen herhangi bir ilaç bulunmamaktadır.
Cerrahi maske takmak solunum yolu enfeksiyonlarının yayılmasının önlenmesi adına önerilir. Yine de yalnızca maske takmak enfeksiyonları durdurmak için yeterli bir yöntem olarak kabul edilmemektedir. Dünya Sağlık Örgütü medikal maskelerin coronavirüs belirtileri yaşayan kişiler tarafından mutlaka takılması gerektiğini vurgulamaktadır.
Coronavirüs tehlikesi muhtemel ülkelere gidecek olan kişilerin yerine getirmesi gerekenler akut solunum yolu enfeksiyonlarından korunmak için gerekenlerle benzerlik taşır. Eller suyla ve sabunla sık sık yıkanmalı, kirli ellerle ağız, burun ve göz bölgesine dokunulmamalı, hastalık belirtileri taşıyan kişilerle araya en az 1 metre mesafe konmalı, et ürünleri çok iyi pişirilerek tüketilmeli, hayvanların yoğun bulunduğu çiftlik ve canlı hayvan pazarları gibi yerlerden uzak durulmalı ve mümkünse kalabalık ortamlardan kaçınılmalıdır.
Bu sorunun yanıtını ülkemiz özelinde aktarmak istiyorum. Şimdiye dek Türkiye’de coronavirüs vakasına rastlanmamıştır. Bu nedenle çocukların okulda enfekte olma riski yoktur. Yine de tüm ebeveynlerin bilinçli davranması, soğuk algınlığı ve grip hastalıklarına yakalanan çocuklarını iyileşme tamamlanana dek okullara göndermemesi gerekir.
Coronavirüs tedavisinde kullanılacak özel bir antiviral ilaç henüz bulunamamıştır. Enfekte kişilerin tedavisi bağışıklık sisteminin güçlendirilmesine dayanmaktadır. Yatak istirahati, bol sıvı tüketimi ve dengeli beslenme ile vücut direnci arttırılmaya çalışılır.
‘Koronavirüs son durum Türkiye’ haberlerine baktığımızda Koronavirüse karşı alınan önlemler kapsamında toplu olarak bir araya gelinen yerlerde maske kullanma zorunluluğu getirildiğini görüyoruz. Artık insanların bulunduğu ortama girecek olan herkesin cerrahi maske takması gerekiyor. Sağlıklı olan ya da sağlıklı olduğunu düşünen kişiler de dahil olmak üzere hastalığın bulaşma riskinin önlenmesi adına maske takmak önemli bir gereklilik olarak ortaya çıkıyor. Dolayısıyla çocukların da insan yoğunluğu bulunan yerlerde maske takması gerekiyor. Her ne kadar 1 Ocak 2000 tarihinden sonra doğanlar için sokağa çıkma yasağı söz konusu olsa da ev içerisine farklı kişilerin gelmesi halinde de çocukların maske takması öneriliyor. Ancak bu şart 2 yaş altı çocuklar için gerekli değil. CDC olası bir solunum sıkıntısına karşı 2 yaş altı çocuklara maske takılması gerektiğini vurguluyor.
COVID-19’un gebelerde görülme riskinin daha fazla olduğuna dair bilimsel bir kanıt bulunmuyor. Ancak gebelik döneminde olanların bu süreçte mümkün olduğunca stresten uzak durması, insanlarla aralarına mesafe koyması ve psikolojik olarak güçlenmeleri öneriliyor. Anne karnındaki bebeğe COVID-19 bulaşının gerçekleşip gerçekleşmediği ile ilgili ise henüz kesin verilere sahip değiliz.
Evlerde alınacak doğru temizlik önlemleri ile COVID-19 riski azaltılabilir. Evde en çok bakteri ve mikrop barındırabilecek bölgeler arasında mutfak, banyo ve antre gibi alanlar bulunuyor. Eşyalar söz konusu olduğunda ise daha dikkatli olunması gerekiyor; mutfak süngerleri, mutfak lavaboları, televizyon kumandası, sehpa, masa, bilgisayar, tablet, akıllı telefonlar, diş fırçası, kapı kolları, trabzanlar ve prizler virüs bulaşı için uygun nitelikleri karşılıyor. Bu yüzeylerin kullanım sıklıklarına ve evinize dışarıdan birilerinin gelip gelmediği gibi faktörlere bağlı olarak haftada bir kez sterilize edilmesi öneriliyor. Temizlik sırasında çamaşır suyunun(1 ölçek) ve suyun (10 ölçek) karıştırılarak kullanılması gerekiyor. Son dönemde aşırı hijyen önlemlerinin alınması, çamaşır suyunun çok kullanılması kişilerde nefes darlığı, öksürük gibi astım yakınmalarının ortaya çıkmasına neden olabiliyor. Özellikle astım hastalarının temizlik yaparken çok dikkatli olması öneriliyor.
Koronavirüs hakkında ilk haberler gelmeye başladığında, COVID-19’un Çin’de yayılmasının da etkisiyle salgının havalar ısındığı zaman kendiliğinden ortadan kalkacağı savunuluyordu. Ancak şu an için bu konuda kesin bir şey söylemek maalesef ki mümkün değil. Dünya Sağlık Örgütü’nün de altını çizdiği gibi şimdiye dek koronavirüsün havaların ısınması ile ortadan kalkacağına dair bir söylemde bulunulamıyor. Koronavirüs COVID-19 dünya haritası incelendiğinde de bu salgının soğuk yerler kadar sıcak yerlerde de etkisini arttırdığı gözleniyor. Bunun için net bir açıklama gelmediği takdirde yaz aylarında COVID-19 salgınının sadece havalar ısındığı için son bulacağını söylemek gerçekçi bir yaklaşım olmuyor.
COVID-19 riskinin azaltılması için %60 – %95 oranında alkol içeren el dezenfektanlarının kullanımının önerilmesi, alkollü içeceklerin COVID-19 riskini azaltacağı şeklinde kesinlikle yorumlanmamalıdır. Sık sık ve fazla alkol tüketimi sağlık problemleri riskini arttırır ve bağışıklık sistemini zayıflatır. Bu durum COVID-19 tehlikesinin artacağı anlamına gelmektedir. Bağışıklık sisteminizi bu süreçte güçlendirmeniz gerekir. Dengeli beslenerek, egzersiz yaparak, stresten uzak durup uyku düzeninizi sağlayarak bağışıklık sisteminizin güçlenmesine katkı sağlayabilirsiniz.
Her iki hastalık da solunum damlacıkları ile bulaşır ama SARS COV-2 virüsü az da olsa hava, temas ve fekal-oral yolla da bulaşabilir. Her iki virüsün bulaştırıcılığı karşılaştırıldığında ise SARS COV-2’nin influenzaya göre çok daha bulaştırıcı olduğu bilinmektedir.
İnfluenza kaynaklı grip hastalarında şikayetler başladıktan sonra bulaştırıcılık en yüksek noktada iken, Covid 19’da semptomlar başlamadan önceki 48 saat içerisinde bulaştırıcılık en fazladır. Her iki hastalıkta da asemptomatik kişiler bulaştırıcı olabilir fakat unutulmamalıdır ki hastalığın belirtilerini gösteren kişiler her zaman daha çok bulaştırma potansiyeline sahip olacaktır.
Gripte en sık şikayetler; yüksek ateş, terleme, baş, kas ve boğaz ağrısı, öksürük, burun akıntısı, halsizlik olarak görülürken; Covid-19’da benzer şekilde ateş yüksekliği, terleme, baş ve kas ağrısı, öksürük, nefes darlığı, halsizlik gibi benzer semptomlar görülmektedir. Koku ve tad alma problemleri genellikle Covid-19 varlığında tabloya eklenmektedir.
Gripte kuluçka süresi 1-4 gün (ortalama 2 gün) iken covid 19’da kuluçka süresi 2-14 gün (ortalama 5 gün) olarak kabul ediliyor. Gripte şikayetler hastalığın ilk 3-7. günlerinde en fazla iken, covid 19’da şikayetler hastalığın 2-3. haftasında en fazla görülmektedir.
Grip çocuklarda çok yaygın görülüp en riskli grup 2 yaş altıdır ve hastalığın yayılmasında rolleri büyüktür. Covid 19 ise çocuklarda çok yaygın değildir ve genellikle hafif geçirilir.
Grip için risk faktörleri:
-65 yaş üstü ya da 2 yaş altı olanlar
-Bağışıklığı baskılanmış kişiler
-Hamileler (ve doğumdan sonraki ilk 2 hafta)
-Morbid obezler
-Kronik akciğer hastalığı, kalp hastalığı, karaciğer ya da böbrek hastalığı olanlar
-Huzur evinde yaşayanlar
Covid-19 için Risk Faktörleri:
-İleri yaş
-Erkek cinsiyet
-Obezite
-Hipertansiyon
-Kronik akciğer hastalığı, kalp hastalığı, tip 2 diyabet, kanser, kronik böbrek hastalığı, ilerlemiş karaciğer hastalığı
-Ameliyat sonrası iyileşme dönemi
-Huzur evinde yaşayanlar
-Sosyoekonomik düşük seviye
Her iki hastalığın tanısı solunum yollarından alınan örnekler ile koyulabilirken covid 19 tanısı için ek olarak antikor saptanmasını sağlayan serolojik yöntemler de kullanılabilir
Gripte ölüm oranı % 0,1 iken covid 19’da ölüm oranının %0,25-%3 arasında olduğu bilinmektedir.
Grip tedavisinde kullanılan oseltamivirin influenza virüsüne karşı etkinliği kesin olarak kanıtlanmışken, Covid-19 tedavisinde birçok ilaç tedavisi henüz araştırma aşamasında olmakla birlikte remdesivir ve favipiravir gibi bazı antiviral ilaçların yararlı olduğu bilinmektedir.
Grip aşısı uzun yıllardır uygulanan ve etkinliği kanıtlanmış bir aşı olup özellikle risk faktörü olan grupta mutlaka önerilmektedir. Covid 19 hastalığı için henüz aşı çalışmaları devam etmektedir.